Dr. Cindy Smith

Dr. Cindy Smith

Dr. Cindy Smith

Dr. Cindy Smith, Birleşmiş Milletler Bölgeler Arası Suç ve Adalet Araştırma Enstitüsü’nün Direktörüdür. Bu kurumdaki pozisyonundan önce, 2012-2015 yılları arasında ABD Dış İşleri Bakanlığı bünyesindeki İnsan Kaçakçılığı Takip ve Mücadele Ofisinde üst düzey koordinatör olarak görev yapmaktaydı.

Dr. Smith, 2005-2006 akademik yılında Türkiye’ye Fulbright “Senior Researcher” programı ile gelmiş olup araştırmalarına insan kaçakçılığı konusu ile başlayıp terörizm ile devam etmiştir. Aynı zamanda Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde Polis Akademisi Başkanlığı’nda toplumda özel durumları olan kişiler ve topluluklar üzerine bir eğitim programı düzenlemiştir.

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Ben, Amerika’nın Ohio eyaletinde, küçük bir kasabada doğdum ve büyüdüm. Baldwin Wallace Üniversitesi’nde İlköğretim Eğitimi alanında lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, National Üniversitesi, Irvine kampüsünde Eğitim Yönetimi alanında ve Washington D.C.’de bulunan Amerikan Üniversitesi’nde Adalet alanında yüksek lisans dereceleri aldım. Doktora eğitimimi ise California Üniversitesi Irvine kampüsünde Sosyal Ekoloji alanında tamamladım.

7 çocuğum ve 16 torunum var. Aynı zamanda torunlarımın da çocukları var. Boş zamanlarımda en sevdiğim aktivite, çocuklarım ve torunlarımla zaman geçirmek ve onlarla oynamak oluyor. Büyük anneler arasında en iyisi benim diyebilirim; çünkü bir jet skim ve deniz kenarında bir evim var. Çocukları jet ski ile gezintiye çıkarmaya bayılıyorum. Ancak, özellikle top ile oynanan oyunlar konusunda çok iddialı olduğumu söyleyemem. Hatta bu konu ile ilgili bir keresinde oğlumun bana ‘’Anne, hangi topun hangi oyunda kullanıldığını gerçekten biliyor musun?’’ diye sorduğunu hatırlıyorum. Aslında bu konuda yanılmadığını da söyleyebilirim.

Benim asıl tutkum, değişim yaratmak olmuştur. Benim başlattığım bir değişimin olabildiğince iyi bir şekilde sonuçlanmasını ve istenmeyen sonuçlardan uzak olmasını amaçlarım. Ne yazık ki bazen gerçek hayatta işler planlandığı şekilde yürümeyebiliyor. Böyle zamanlar benim için gerçekten rahatsızlık verici oluyor; ancak bu zamanlarda hatalardan ders çıkarmaya çalışıp bir sonraki denememde daha iyisini yapmaya özen gösteriyorum.

Şu anda Birleşmiş Milletler Bölgeler Arası Suç ve Adalet Araştırma Enstitüsü’nde Direktör olarak görev yapmaktasınız. Bundan önce, 15 yıl gibi bir süre boyunca üniversite düzeyinde dersler veriyordunuz. Akademik hayatınızı neden ve nasıl geride bırakmaya karar verdiniz? Ders vermeyi özlediğiniz zamanlar oluyor mu?

Daha önce de belirttiğim üzere değişim yaratmak istiyordum. Akademik hayatımı geride bıraktım; çünkü gün geçtikçe anladım ki değişimi başlatmak, resmi ve akademik eğitimden daha fazlasını gerektiriyordu. Bu, daha çok kişinin ve çevrenin bütünü ile ilgili. Öğretmenliği özleyip özlemediğim ile ilgili olarak ise şunu söyleyebilirim ki öğretmenliği özlemiyorum; çünkü zaten her gün öğretmeye devam ediyorum. Benim bu tercihimin sebebi, yönetici olmak için akademisyenliği bırakmak veya buradaki ofisim için kampüs ortamından ayrılmak meselesi değildi. Bu, daha çok öğretim sürecinde tercih edilen metotlar ve sınıfın konumu ile alakalıydı. Şu anda ellerinde bulunan en iyi araştırma kaynaklarını kullanarak program geliştiren ve bu bağlamda araştırmalar yapan birçok personel üyesine danışmanlık yapmaktayım ve yaptığımız işler, her gün yeni bir değişime imza atıyor.

Türkiye’deki Emniyet Genel Müdürlüğü ile çalışmak yeni bir değişim anlayışı geliştirmemde kısmen etkili oldu. Gördüm ki aktif olarak bir işi icra eden kişiler, akademisyenlerin sahip olamayacağı bir şekilde değişim yapabilme şansına sahiptiler; fakat bu kişilerin de değişimi başlatabilmesi için iyi eğitim almış ve bilgili liderlere ve politikalara ihtiyaçları olacaktı. Buradan hareketle ben de dünyada meydana gelen bu değişimin bir parçası olmak istedim.

Uzmanlaştığınız alana nasıl karar verdiniz? Uzmanlaşmak istediğiniz alanı seçerken sizi motive eden herhangi bir kişi veya olay var mıydı? 

Amerikan Savunma Bakanlığı bünyesindeki Cezai Soruşturma biriminde memur olarak görev yapmaktaydım. Çalışma arkadaşlarımdan biri olan Heide Kaser’in bana gerçekten zeki bir insan olduğumu söylediğinde iş yerinde çalışmaya başlayalı henüz bir yıl anca olmuştu. Bana adalet alanında bir doktora programına nasıl burslu olarak kabul edilebileceğimin bir yolunu bildiğini ve hemen gidip Amerikan Üniversitesi’nde  görev yapan Jenny McGough’u  görmemi istedi. Bu konuşmanın ardından öncelikle hemen eve gidip program hakkında bir ön araştırma yaptım ve ardından Jenny’i görmeye gittim.  Sanıyorum ki o anda bu kararı vermemde bulunduğum şartlar ve yer de dahil olmak üzere birçok başka olayın da etkisi olmuştur. Böylece, lisansüstü eğitim hayatım başlamış oldu.  Eşim işi gereği California’ya gitmek zorunda kaldığında yüksek lisans programımı henüz yeni bitirmiştim. California Üniversitesi Irvine kampüsünde yeni bir yüksek lisans Programına başladım ve sonrasında doktoramı tamamladım. Bu süreç içerisinde politika bilgisi ve değişime olan ilgimi ve merakımın artmasına yardımcı olan Joan Petersilia, Susan Turner and Gil Geis gibi birçok değerli danışmanım oldu.

Fulbright Programına başvurmaya nasıl karar verdiniz? Araştırmalarınızı Türkiye’de yapmak istemenizin özel bir sebebi var mıydı? 

Baltimore Üniversitesi’nde ders verdiğim sıralarda sınıfımda Türk Emniyet Müdürlüğü’nde yönetici olan bir grup öğrencim vardı. Bu öğrenciler, benim Türk kültürüne olan bakış açımı değiştirdiler. Ülkelerini son derece iyi bir şekilde temsil eden birer elçiydiler. Bir gün aralarından biri – Coşar Ünal- “Benim ülkeme gidip orada yaşamalı ve nasıl bir yer olduğunu kendiniz görmelisiniz.’’ demişti. Onun düşüncelerine ve muhakeme yeteneğine güvendiğimden dolayı bunu denemeye karar verdim.

Fulbright programına, Türk Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çalışarak insan kaçakçılığı konusunu araştırma yapmak üzere başvurdum ve başvurum kabul edildi. Türkiye’ye geldiğimde ABD’de ders verdiğim öğrencilerim beni karşıladılar. Böyle iyi elçilere sahip olmak Türkiye’deki deneyimimi oldukça zenginleştirdi. Türk ailelerinin evlerine davet edildim ve böylece Türk kültürünü de yakından tanıma fırsatım oldu. Türkçe dil becerilerim dışında adeta bir Türk oldum.  Bir keresinde Türkçe sadece iki paragraflık bir konuşma yaptığımda Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bir arkadaşım yanıma gelip “Bizim konuşmalarımızın senin kulağına ne kadar kötü geldiğini şimdi anlıyorum!” demişti.

Türkiye’ye geldiğim için akrabalarımdan bazılarının benim güvenliğim ile ilgili endişeleri vardı. Daha önce seyahat etmedikleri ve farklı kültürler hakkında bilgi sahibi olmadıkları için benim uzak bir ülkede yaşayamayacağım konusunda hemfikirdiler. Yıl sonunda ben evime dönene kadar aile üyelerimden bazıları beni Türkiye’de ziyaret etti ve ülkenin kültür yapısını ve güzelliğini tanımış oldular. Benim bu deneyimim, benim dışımda çevremdeki birçok diğer kişiyi de etkiledi.