Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu lisedeyken Edebiyat öğretmeninin önerisiyle yüksek eğitimini psikoloji alanında yaptı ve bilim adamı olmaya karar verdi. Üniversitedeyken ona yol gösteren değerli hocaları sayesinde burs alarak doktorasını dönemin en önemli psikodilbilim uzmanlarından Prof. Charles E. Osgood ile yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul ve Hacettepe Üniversiteleri’nde akademik kariyerine devam etti, Fulbright Araştırma Bursu ile University of California, Berkeley’de bir sene araştırma yaptı, birkaç sene sonra ise ailesine yakın olabilmek için California State University, Fullerton’da öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Bu arada kitaplar yazmaya başladı, söyleşilere, çalıştaylara davet edildi, TV programlarında yer aldı ve Türkiye’de alanında, eğitim camiasında ve veliler arasında haklı bir üne sahip oldu.
Uzmanlaştığınız alandan memnun musunuz? Öğretim üyeliği, toplum, anne-baba ve öğretmen eğitimleri, kitap yazmak, sizin için doğru bir seçim miydi?
Mükemmel bir seçim olduğuna inanıyorum. Türkiye’de bu yeni alanın gelişmesine katkıda bulunabildim. 1968’de Kişilerarası İletişim alanında doktoramı alıp Türkiye’ye geldiğimde Türkçe ’de “iletişim” in sözcüğü dahi mevcut değildi. Birkaç kişiyle bu sözcüğü türettik ve dilimize girmesini sağladık. Geri dönüp baktığımda bu alandaki farkındalığın gelişmesine önemli bir katkı sağladığını düşünüyorum. İnsanlar arası iletişimin yaşamın çok önemli bir parçası olduğu ve bu olgunun, sosyal ve iş ortamlarında ciddiye alınması gerektiğini ortaya koyabildim.
Fulbright Programına başvurmaya nasıl karar verdiniz? Bu program yaşamınızı ve kariyerinizi nasıl etkiledi?
Bir tanıdığım bu bursa başvurmamı önerdi; ben de psikodilbilim ve gelişimsel psikoloji alanında çalıştığını bildiğim Prof. Dan Slobin ile iletişime geçtim, o da University of California, Berkeley’de Misafir Öğretim Üyesi pozisyonu ile beni davet etti. Berkeley’de akademik olarak çok zenginleştirici ve üretken bir ortam buldum. Prof. Slobin, alanda çok iyi tanınan, çok sayıda araştırma yürüten, çok akıllı, öncü bir akademisyendi. Onun ofisine, kaynaklarına ve çalışmalarına erişebiliyordum; beraber çalışmalarımız oldu, bir de ortak makale yazdık.
Orada şunu fark ettim: Bir psikoloğun iç dünyası ve düşünceleri çok önemli, çünkü bunlar onun kişisel laboratuvarı. Gördüm ki, iç dinamikler, kavramlar ve düşüncelerimden gözlemlediklerimi üretebilecek ve paylaşabilecek bir potansiyele sahibim. Bu da bana müthiş bir özgüven verdi.
Çok üretken ve tanınan bir yazarsınız. Yazmaya nasıl başladınız? Kitaplarınız alanınızda nasıl bir etki yarattı?
Türkiye’de yaşarken, sorumluluklarımın ve ilişkilerimin çok farkında olmadığımı, karar aldığımı sandığım zamanlarda aslında bana öğretilenleri yerine getirdiğimi anladım. Bunun üzerine, deneyimlerim hakkında bir kitap yazmaya karar verdim. İlk kitabım, “İnsan İnsana”, işte böyle meydana çıktı. Amerika’dayken ikinci kitabıma başladım, “İnsan ve Davranışı.” Bu, Psikolojiye Giriş içeriğinde bir ders kitabıydı ve Türkiye bağlamında ve yerel hikâyelerle işlenmişti.
Anlamıştım ki bireyin gelişimi Türk kültüründe genelde odak noktası değildir. Birçok geleneksel kültürde olduğu gibi, kişisel gelişim yaşamın önemli bir unsuru olarak görülmez. Halbuki benim şimdi bulunduğum yerde yaşam ünitesi birey. İşte ben de ebeveynlere, öğretmenlere ve diğerlerine, bireyin ve gelişiminin çok ama çok önemli olduğunu anlatıyorum. Çocuk çok büyük bir potansiyel ile doğar ve bu potansiyelin değerlendirilmesi ebeveynlere, eğitim sistemine ve topluma bağlı.
“Gerçek Özgürlük” adlı kitabım, yaşam sorunlarını konuşan iki insan arasında geçer; emekli bir psikoloji profesörü ve genç bir psikoloji öğrencisi. “Savaşçı” adlı bir başkası da aynı kavramı kullanır. Bu kavramlar yaşam hikayelerinin içerisine yerleştirilince daha rahat anlaşılıyor. Şunu da fark ettim: Çok sayıda insana iç yaşamlarını fark etmeleri için yeterince fırsat verilmemiş. Ancak iç dinamiklerinin farkına vardıklarında, gerçekten ne yapmak istediklerini seçebiliyorlar.
Sizi mutlu eden ve işinizde ilham veren şeyler nedir?
Mümkün olduğunca çok insana ulaşarak onlarla konuşabilmek, bağlantı kurmak, böylece onların da çocuklarının tatmine ulaşmalarına yardımcı olabilmeleri, doğru bir yolda olduğumu, yaşamımda yapmak istediğim şeyleri yaptığımı hissettiriyor. Biliyorum ki ben bir öğretmene ulaştığımda, o, kariyeri boyunca binlerce çocukla bağlantı kuracak. İşte o öğretmen bana yazarak yaşamında bir fark yarattığımı söyleyince, bu benim için inanılmaz bir mükafat. Ebeveynlerden ve öğretmenlerden buna benzer yüzlerce mektup alıyorum; neredeyse kutsanmış olduğumu hissediyorum!